• ANA SAYFA
  • MURAT ÖZER

MURAT ÖZER

~ THE CRITIC

MURAT ÖZER

Category Archives: ARKA PENCERE

ARA

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Adapazarı, Ara, Atilla, Çocukluk, Badminton, Coşkun, Edwige Fenech, Faik Amca, Fitaş Sineması, Murat Özer, Sadık, Satranç, Seks X Seks, Taksi, Telli Araba, Yaşar Amca

İLKOKUL dört ya da beşteydim, yani 10-11 yaşlarında. Çocukluk çağım tüm hızıyla, olanca görkemiyle devam ediyordu. Arkadaşlarımla birlikte, Adapazarı’nın çıkmaz sokaklarından birinde oturuyor olmanın avantajlarını allahın her günü kullanıyorduk. Toprak zeminli sokağın araç girişine kapalı, ‘Ara’ dediğimiz bir bölümünü, saatlerce uğraşarak şehrin caddeleri haline getirip telli arabalarımızla turlamak en büyük eğlencemizdi. Bilirsiniz işte, plastik bir arabaya tel geçirip sokakları arşınladığınız türden! İleride arar mıydım bu yılları? Muhtemelen… Kim aramazdı ki? Kim aramadı ki?
O gün de hedefimiz aynıydı: ‘Ara’da telli araba eğlencesi. Vakit kaybetmeden benle aynı yaşlardaki arkadaşlarımla işe giriştik. ‘Ara’yı toz toprak içinde ince ince çalışıp yollarla donatmaya başladık. En güzeli bu oluyordu sanki!
Sokakta yaşıtlarım olmasına ve onlarla birçok ‘çocukça’ oyunu paylaşmama rağmen, en yakın arkadaşlarım benden birkaç yaş büyüktü: Üst katımızda oturan ev sahibimiz Faik Amca’nın ‘fırlama’ oğulları Atilla ve Sadık, bir de mahallenin muhtarı Yaşar Amca’nın ‘uslu’ oğlu Coşkun. Onlar ortaokulda olduğu için telli araba işine pek girmiyorlardı tabii. Kanları bizden farklı kaynıyordu! Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

KARANLIKLAR PRENSİ

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Blake Edwards, Figüran, Hollywood, John Carpenter, Karanlıklar Prensi, Murat Özer, Perde, Peter Sellers, Sinema Salonu, Sis, Tatlı Budala, The Fog, The Party, Toprak, Toz

KARANLIKTI… Haliyle… Sinemadaydım çünkü… Ama bugünkü karanlıkta başka bir şey vardı sanki. John Carpenter’ın “Sis”indeki (The Fog) denizciler çıkıp gelecek gibiydi. Böyle düşününce biraz da irkilticiydi tabii. Ve çoğu zaman olduğu gibi, üç beş kişiydik salonda. Film başlamamıştı henüz. Diğerlerine bakmayı denedim, yaşadığım tedirginliği onlar da hissediyor mu, görmek istedim. İfadelerini seçmek imkansızdı o karanlıkta.
Filmin başlaması geciktikçe, ruhumu teslim alan karanlığın hakimiyeti artıyordu. Bir şeyler olacaktı, ama ne olacağını tahmin bile edemiyordum. Bu durum, hissettiğim parçalanmayı daha da kritik hale getiriyordu.
Oturduğum koltuğa yapışmış, tek kelime edemeden bekliyordum. Kalp atışımın hızını kontrol etmek şöyle dursun, bedenimin herhangi bir parçasına hakim olmaktan acizdim. Bir süre sonra darmadağın olup toz bulutuna dönüşecek gibiydim. Bir güç tarafından içten içe kırılıp dökülüyordum sanki.
“Panik ataktır o!” dediğinizi duyar gibiyim. Olabilir, ama hikayenin devamını okumadan herhangi bir yargıya varmayın bence…
Neyse… Karanlığın içinde debelenme serüvenime devam edeyim ben. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

CENNET SİNEMASI

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Alan Parker, Aleksey German, Alkazar, Andrey Tarkovski, Atlas Sineması, Ayhan Işık Sokak, Ayna, Ömer Kavur, Bab Cafe, Basın Gösterimi, Bernardo Bertolucci, Beyoğlu, Beyoğlu Sineması, Bir Zamanlar Amerika, Bird, Cennet Sineması, Charlie Parker, Clint Eastwood, Cumartesi Gecesi Ateşi, David Lynch, Dünya Sineması, Dovlatov, Emek Sineması, Erol Dernek Sokak, Fil Adam, Fitaş Sineması, Gece Yolculuğu, Han Cafe, John Travolta, Kayıp Otoban, Kuş, Lüks Sineması, Lost Highway, Majestic, Metro, Mississippi Burning, Mississippi Yanıyor, Muppet Show, Murat Özer, Once Upon A Time In America, Oscar, Rüya Sineması, Saray Sineması, Saturday Night Fever, Sütiş, Sergio Leone, Sinema Günleri, Sinema Yazarı, Sinepop, Son İmparator, Statler, Tadı Bal Huyu Zehir, Taksim Meydanı, The Elephant Man, The Last Emperor, Uğur Vardan, Waldorf, Yeni Melek Sineması, Yeşilçam Sokağı, Zerkalo, İnci Pastanesi, İstiklal Caddesi

HAFTA içi günlerin çoğunda olduğu gibi, Uğur’la 9.45’te metroda buluşacaktık, buluştuk da. Tabii ki ben gene beş dakikalık bir gecikmeyle perona varabildim. Uğur oturmuş bekliyordu beni, arka arkaya iki trenin kaçıp gitmesini izlerken birkaç küfür de sallamıştı bana muhtemelen. Neyse ki bu küfürler ‘iyi niyet taşları’yla döşenmişlerdi, zararsızlardı anlayacağınız. Daha doğrusu, bir kulaktan girip öbür kulaktan çıkan cinstendi!
“İki sinema yazarı sabahın 9.45’inde neden metroda buluşuyor ki?” diye bir soru gelebilir aklınıza. Ben de her şeyden haberdarmışsınız gibi konuşuyorum sizle! Haksızlık ettiğimin farkındayım, affola!
Açıklayayım… Derdimiz basın gösterimleri… Sabahın 10.30’undaki (bir zamanlar 10’du bu saat) ön gösterimlere katılarak mesleğimizi daha iyi icra edebilmeye çalışıyoruz. Kimi zaman ‘boşa harcanmış zaman’ olabilen bu gösterimler, bazı durumlardaysa yedinci sanat adına ‘çok özel’ anlar bahşediyor bize.
Açıklamam yeterli geldiyse, o gün nasıl bir ‘serüven’ yaşadığımıza geçeyim artık…
Sokağa açılan sinemalarda büyümüş bir kuşak olarak, alışveriş merkezlerine tıkılmaktan hazzetmediğimiz bir gerçek. “Muppet Show”daki Statler ve Waldorf gibiydik bu konuda, tam anlamıyla iki huysuz ihtiyar. Uğur’un benden bir tık daha ‘huysuz’ olduğunu da kabul edelim ama!
Neyse ki o günkü gösterim, kapısı -tam olarak değilse de- sokağa açılan ender salonlardan Beyoğlu Sineması’ndaydı. Ha kapandı ha kapanacak diye yılları arkasında bırakan Beyoğlu Sineması’nda.
Sütiş’teki geleneksel kahvaltımızın ardından salona doğru yürümeye başladık. İstiklal Caddesi’ni onca yılda binlerce kez arşınlamışık, bir kez daha rotamız aynıydı. Rotamız aynıydı da, yıllar içinde güzergahtaki ‘manzara’ epeyce değişmişti.
Sinema Günleri zamanında, her ikimiz de birer üniversite öğrencisiyken ‘rahmetli’ Emek Sineması’nın yanındaki ‘rahmetli’ Han Cafe’de tanışmıştık. 30 yılı aşan dostluğumuz süresince, İstiklal Caddesi’nin ‘değişmekten usanmayan’ taşları ve büyük çoğunluğu ‘rahmetli’ olmuş mekanları üzerinde bıraktığımız izler, hatıralar denizindeki yerlerini korusalar da bizler gibi yavaş yavaş siliniyorlardı. Tedavülden kalkmasına ramak kalmış bir kuşağın çocuklarıydık artık!
Zamana direnmenin anlamı yoktu, biliyorduk bunu, ama ‘gelişip güzelleşmek’ten ziyade ‘geril(ey)ip çirkinleşen’ manzaraya karşı ‘nostaljik’ refleksler sergilememiz de kaçınılmazdı. Umutla emekleyen, yürüyen, koşan çocukların elinden çalınanların haddi hesabı yoktu.
Sütiş’ten çıkıp İstiklal Caddesi’ne doğru yaptığımız yürüyüşler, son zamanlarda hep bu hissiyatla başlıyordu, gene öyle oldu. Salladığımız küfürlerin burada yeri yok, sıkça sarf edildiklerini bilin yeter!
Yürüyüşün ilk durakları, Fitaş ve Dünya sinemaları oldu. Bir de Fitaş Cep vardı tabii. Fitaş’ta Bernardo Bertolucci’nin “Son İmparator”u (The Last Emperor), Dünya’da Ömer Kavur’un “Gece Yolculuğu” oynuyordu. “Son İmparator” için Taksim Meydanı’na kadar uzanan bir bilet kuyruğu gözümüze çarptı. Dokuz Oscar’lı film gelmişti caddeye, kaçmazdı! Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

UTANÇ

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Dekan, Edebiyat Fakültesi, Ermanno Olmi, Il Posto, Ingmar Bergman, Kurtuluş Caddesi, Liv Ullmann, Loredana Detto, Max von Sydow, Metro, Murat Özer, Pangaltı, Sanat Tarihi, Sandro Panseri, Sekreter, Sinemadan Çıkmış İnsan, Skammen, Utanç, Vezneciler, Zamansızlık, İstanbul Üniversitesi, İş

DEDİ… Haklı olarak soruyorsunuz, “Ne dedi?” diye, ama ben de hatırlamıyorum, belki de hatırlamak istemiyorum. Tek hatırladığım, bir cümle oluşturacak kadar kelimenin ağzından çıkıp ortaya saçıldığı… Ve tabii şunu da hatırlıyorum: O cümle yüzümü kavurucu bir alev gibi yalayıp geçti, yakıp kül etmesine ramak kalmıştı. Şimdi nefes alıp size bu hikayeyi anlatabiliyorsam, her şeyi o ‘ıskalama’ya borçluyum demektir…
Güzel bir uyku çekmiş, zımba gibi uyanmıştım. Günü kucaklamak için hazırdım. O bana nasıl davranacaktı bilmiyordum, ama bu ‘enerji’yi heba etmeyeceğinden emindim.
(Hikayenin ev kısmını hızlıca atlayalım isterseniz, ilginç bir şey yok çünkü. Kederli bir şey yaşanmadı; hep neşe, hep kahkaha, hep iyilik/güzellik…)
O gün film izlemek gibi bir niyetim yoktu. Film konusunda akşamdan kalmaydım. Ermanno Olmi’nin “İş”iyle (Il Posto) Ingmar Bergman’ın “Utanç”ını (Skammen) arka arkaya izlemiş, iki günlük şaheser kotamı doldurmuştum. Sandro Panseri ile Loredana Detto ve Max von Sydow ile Liv Ullmann arasındaki farklı tonlardaki aşklarla hemhal olurken, iki ustanın aksettirdiği ‘zamansızlık’ duygusunu da cebime yerleştirmiştim. Havada karada ölüm yoktu benim için anlayacağınız!
Sokakları arşınlayarak ‘aylak adamlık’ yapmaktı hedefim. ‘Sinemadan çıkmış insan’ı da oynamak istemiyordum ama… Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

MASKE

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Acı, Ayna, Aynadaki Adam, Ben, Film, Kahraman, Maske, Murat Özer, Seçim, Sevgi-Nefret, Sorular, Zavallı

FİLM bittiğinden beri oturduğum koltuktan kalkmamış, kalkamamıştım. Beynimi kemiren düşünce yığınından kurtulamıyordum bir türlü. Bir yandan, hayatımın bütün evrelerinde yakama yapışan konforu arkada bırakmak istiyor, öte yandan da belirsizliğin sinsiliğinden korkuyordum. Yaman bir çelişki yaşıyordum; durduğum yer itibarıyla suratıma tükürme noktasına geldiğim halde, korunaklı hayatımdan da vazgeçmek istemiyor gibiydim. Ne yapmak istiyordum? Daha da önemlisi, ne yapacaktım? Zor sorulardı bunlar, cevaplarını bir türlü veremediğim, belki de vermek istemediğim.
Beynimi pelteye çeviren yoğun düşünce trafiği, terden sırılsıklam etmişti beni; gözüme dolan ter damlalarından önümü göremez hale gelmiştim. Sıkı sıkıya yapıştığım koltuktan kalkmalıydım artık, kafamı dağıtacak bir şeylere ihtiyacım vardı. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

HAYAT AĞACI

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Adapazarı, Ağaç, Danny, Ferhan, Grease, Hayat Ağacı, John Travolta, Men at Work, Murat Özer, Murat Pektezol, Okul Arkadaşları, Olivia Newton-John, Polis Memuru, Recep Tayyip Erdoğan, Sandy, Who Can It Be Now?, Yıldız Sineması

ECNEBİ filmlerin memlekete epeyce gecikmeli geldiği yıllar… Bizim hikayemizse tam olarak 1981’de vuku buluyor. Lise 1 öğrencisi Murat’ın gezegendeki ‘sıra dışı’ günlerinden birinde. Hormonlarının coştuğu, bendini çiğneyip aştığı vakitler anlayacağınız!
“Grease” de memlekete geç gelen filmlerden. Birçoğunun halini düşünürsek çok da geç değil aslında, sadece üç yıl!
Gazetelerde, dergilerde allandıra balllandıra anlatılan bu ‘gençlik filmi’ni izlemeden olmaz tabii… Genciz biz de, kanımız kaynıyor. Tam da bu filmin kaymağını yiyecek kitle!
Bu tür şeyler için organize olmak kolay lisede, yetişkinlerin karar verme tembelliğinden eser yok. Hemen karar verip gideceğimiz günü belirledik. Gün dediğim, bir hafta sonrası falan değil, ertesi gün! Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

ÇIĞLIKLAR VE FISILTILAR

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Akün Sineması, Alaska-Frigo, Ankara, Askerlik, Aşk ve Para, Çığlıklar ve Fısıltılar, Başak, Cebeci, Elmore Leonard, George Clooney, Gezici Festival, Harita Genel Komutanlığı, Jennifer Lopez, Murat Özer, Out of Sight, Sürpriz!, Steven Soderbergh, Surprise!, Tunalı, Veit Helmer

1998 sonu ya da 1999 başı, net bir şey söyleyip sizi de yanıltmayayım… 30’lu yaşlarımın başı, ondan eminim! Ankara’da servis şoförü olarak yaptığım askerliğimin de en civcivli dönemi, terhise neredeyse bir yıl var… Sinemayla yaşadığım yoğun ilişki de hesaba katıldığında, askerliği bu kentte yapmak bir şanstı benim için. Her hafta sonu çarşı iznimde bir ya da iki film izleyerek açığı kapatmaya çalışıyordum. Tunalı’daki Gezici Festival ofisi de üs gibiydi, oraya uğrayıp Başak’la hoşbeş ederek güne başlamanın keyfine doyum olmazdı. Bazı seyir serüvenlerimde o da eşlik ederdi bana, çoğu zaman beğenilerimiz uyuşmasa da…
O hafta sonu da rutinden sapmaya pek niyetim yoktu. Elime izin kağıdını alıp Cebeci’deki Harita Genel Komutanlığı’ndan çıktığımda herhangi bir ‘sapma’ olacağına dair bir işaret de çarpmadı gözüme. Her şey, herkes aynıydı.
O güne kadar yürümekle aşınmamıştı yollar, o gün de aşınmayacaktı kuşkusuz. Başladım yürümeye. Hedef, Tunalı’daki Gezici Festival ofisiydi. Başak’la buluşacaktık, bir şeyler atıştırıp filme gitmekti sonraki adımımız. Gördüğünüz gibi, ‘aynılık’tan ölüyordum adeta! Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

YARATIK

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Alice, Artvin, Canavar, Gezici Festival, Kara Delik, Kardeşim, Kötü Ruh, Kış, Murat Özer, Murat Erşahin, Otel, Poltergeist, Tavşan Deliği, Terş, Yaratık, Yatak

ARTVİN… Kış ortası… Kar beyaza bürünmüştü bütün kent… Gezici Festival’in daveti üzerine buradaydım. Kalabalık sayılabilecek festival konukları arasında sinema yazarı arkadaşlarım da vardı. Olmaları bir şey değil de, sınırlı bütçe nedeniyle oda paylaşmak zorundaydık. Aslında daha önce birçok yazar arkadaşımla çeşitli festivallerde oda paylaşmıştım, büyük dert değildi anlayacağınız. Kader bu ya, o festivaldeki oda arkadaşım Murat Erşahin olmuştu, benim dilimle ifade edersek ‘Terş’…
Odaya ilk giren ben oldum. Eski otelin küçük odasında güzelce bir ebeveyn yatağı, bir de ne olduğunu pek anlayamadığım küçücük bir yatak vardı. Yayları yıpranmış, çökmüştü. Handiyse bir ‘kara delik’ gibiydi bu nesne.
Büyük yatağa boylu boyunca uzandım, yolculuk hırpalamıştı. Biraz kestirmek iyi gelebilirdi. Tam dalmak üzereydim ki Terş girdi içeri, elinde kolunda bavullar ve çantalarla, nefes nefese. Utanarak söylüyorum, benim bavulumu da o getirmişti.
Elindekileri küçük yatağın üzerine bırakırken, “Kardeşim, yatma planını yapalım” dedi. “Yatıyoruz işte, ben burada, sen orada” diye cevapladım, “Odaya ilk giren yatağı seçer” deme gafletinde de bulundum. Yol yorgunluğu mudur nedir, yoksa gerçekten böyle biri miydim ben, bilmiyorum, o gün ‘kötülük’ havamdaydım. Terş’in “Dönüşümlü yatarız o büyük yatakta herhalde” demesiyle iyice zıvanadan çıktım, ‘karanlığın yüreği’ne terk ettim kendimi: “Tabii ki hayır, festival bitene kadar böyle yatacağız.” Bu da bir hafta demekti! Ağzından salyalar saçan bir ‘canavar’a dönüşmüştüm. İşin kötüsü, bu durum fena halde hoşuma gitmeye başlamıştı… Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

SESSİZ IŞIK

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Adapazarı, Alain Delon, Anne, Arzu Sineması, Çekirdek, Baba, Borsalino, David Fincher, Dublajlı Film, Fransızca, Gazoz, Jean-Paul Belmondo, Murat Özer, Oyun, Sessiz Işık, The Game, Yazlık Sinema

ADAPAZARI’NDA bir yazlık sinema, istasyonun karşısındaki Arzu Sineması… Annemle babamın ellerine yapışarak adım attığım esrarengiz bir dünyaydı benim için burası, her geldiğimde adeta aklımı uçuran. Öyle Amerikan filmlerindeki gibi ‘arabalı’ falan değil tabii; yüksek duvarlarla çevrilmiş bir alan, film gösterimi için bir tarafı devasa boyutlarda yükseltilmiş. Haliyle bembeyaz badanayı yemiş o yüksek duvar, ama yazın ilerleyen günlerinde filmlere eşlik eden lekelere bulanmış olması da şanından! Tahta sandalyelerde gazoz içip çekirdek içleyerek film izlenen ve tabii fosur fosur sigara da içilen bu atmosferde küçük bir çocuk olmanın avantajlarını tahmin edersiniz. Uzun uzun anlatmaya gerek yok, ama en güzelini söyleyeyim: Film izlerken annemle babamın kucağına uzanıp şekerleme yapmak. Tarifi yok o enfes uykunun! Artık herhangi bir şekilde yaşanamayacak olması da içimi acıtmıyor değil…
Beş ya da altı yaşındayım… Yazlık Arzu Sineması’ndayız gene. Bunu duyan da zırt pırt sinemaya gidiyoruz zannedecek! İyisi mi, kendimizi ‘şanslı’ hissettiğimiz akşamlardan biriydi deyip yanlış anlamaların önüne geçeyim… Alain Delon ve Jean-Paul Belmondo’lu bir film olduğunu biliyorum da, hangisiydi emin değilim, “Borsalino” olabilir. O olsun lütfen! Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

SİRENLER

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in ARKA PENCERE, HİKAYE

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Astronot Fehmi, Aydemir Akbaş, Murat Özer, Sirenler, Soğucak, Yalova

KAVURUCU yaz ayları her daim şenlikli geçerdi çocukluğumda. Bizimkiler, okul kapandıktan sonra, hele ki takdir de almışsam, ‘tatil’ için (o vakitler İstanbul’un ilçesi olan) Yalova’nın Soğucak köyündeki babaannemin yanına gönderirlerdi beni. Bilmiyorum, belki de postalıyorlardı oğullarını, bir süreliğine de olsa rahat nefes alabilmek için! Neyse, amaç önemli değil, keyfim yerindeydi benim. Kuzenler Ahmet ve Ali de orada olurdu yaz aylarında; vur patlasın çal oynasın anlayacağınız. Elma kasalarından arabalarımızla köyün tepesinden Yalova-Bursa yoluna kadar yarışmak mı istersiniz, köye misafir gelen kızlarla çocukça flörtleşmeler mi istersiniz, anayolu gören ‘Tepe’ dediğimiz yere çıkıp yoldan geçen Renault ve Murat marka arabaları saymak mı istersiniz, sınırsız yeşilliğin içinde uzun ‘keşif’ gezilerine çıkmak mı istersiniz, Yalova’ya inip denizde (ve denizle) coşmak mı istersiniz, bir çocuğun isteyebileceği her şey vardı o yaz aylarında…
Evvel zaman içinde bir yaz günü, kuzenler Ahmet ve Ali’yle Yalova’ya inmeye karar verdik, daha önce de defalarca yaptığımız gibi. Aslında amaç Araştırma’nın plajına gidip denize girmekti, ama Yalova’ya varınca kanımız kaynamaya başladı. Yaşlarımız 12-13 civarı, yani ‘kan kaynaması’ çok normal! Kaynayıp da ne olacak, olacağı şu, sinemaya gidip film izleyeceğiz. Ama ne izleyecektik? Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınızla e-posta üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts
Follow MURAT ÖZER on WordPress.com

Arşivler

Kategoriler

  • ANALİZ
    • FİLMLER
    • HAYAT
  • FESTİVAL
    • !f İSTANBUL
    • FİLMEKİMİ
    • İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
  • HİKAYE
  • KARAKTER
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • KISA FİLM
    • DÜNYA
  • KRİTİK VAZİYETLER
  • KİTAP
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • LİSTE
    • 100 FİLM
    • 100 ŞARKI
    • 50 FİLM
  • MÜZİK
  • PROFİL
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • RÖPORTAJ
    • DÜNYA
  • RESİMALTI
  • SİNEMA-DÜNYA
    • 1940-1949
    • 1950-1959
    • 1960-1969
    • 1970-1979
    • 1980-1989
    • 1990-1999
    • 2000-2009
    • 2010-2019
  • SİNEMA-TÜRKİYE
    • 1960-1969
    • 2000-2009
    • 2010-2019
  • YAYINLAR
    • ALTYAZI
    • ARKA PENCERE
    • BEYAZPERDE
    • DVD+
    • DİKEN
    • EKŞİ SİNEMA
    • EMPIRE TÜRKİYE
    • L'OFFICIEL
    • MYNET
    • MİLLİYET SANAT
    • N STYLE
    • RADİKAL
    • RADİKAL KİTAP
    • SİNEMA DERGİSİ
    • SİNEMA SE7EN MECMUA
    • YILLIK-KATALOG-KİTAP
  • ŞİİR

Twıtter

Tweetlerim

Instagram

Facebook

Facebook

Facebook – SE7EN

Facebook – SE7EN

WordPress.com'da ücretsiz bir web sitesi ya da blog oluşturun.

Vazgeç
loading Vazgeç
Yazı gönderilemedi - e-posta adreslerinizi kontrol edin!
E-posta kontrolü başarısız oldu, lütfen bir daha deneyin.
Üzgünüm, blogunuz yazıları e-posta ile paylaşamıyor.
Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
%d blogcu bunu beğendi: