• ANA SAYFA
  • MURAT ÖZER

MURAT ÖZER

~ THE CRITIC

MURAT ÖZER

Category Archives: RADİKAL KİTAP

AMOK KOŞUCUSU (Stefan Zweig)

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Amok, Amok Koşucusu, Der Amokläufer, Murat Özer, Novella, Stefan Zweig

stefanzweig
Stefan Zweig

Stefan Zweig’ın 1922 tarihli novellası ‘Amok Koşucusu’, handiyse ‘feminist’ bir metnin çıkmaz sokaklarına hapsediyor bizi, keder ve coşkuyu aynı paragrafların içine sıkıştırarak.

STEFAN Zweig’ın ‘tutku’sunu okumak, cümlelerinin arasına sıkışmış ‘özgür ruh’u açığa çıkarıp kendi ruhumuza yapıştırmak biraz da. Boyutları belirsiz bir küpte mahsur kalmanın klostrofobisinden kaçmak ne kadar zorsa, Zweig’ın metinlerindeki ‘tutku’ya kapılıp sürüklenmeden sıyrılmak da bir o kadar zor. Yağlı direğin üzerinde denize doğru koşan yarışmacı gibi, kaç adım atacağınızı bilemeden yürüyorsunuz onun yarattığı atmosferlerde, en nihayetinde düşeceğinizden emin bir şekilde. Önemli olansa düşerken alacağınız hasar; ne kadar ‘ağır’ olursa tahribat, sizin için o kadar iyi, o kadar ‘parlak’. Zweig’ın ‘hafif’ olduğunu söyleyenlere ise bir çift lafımız bile yok, onları kendi cehennemleriyle baş başa bırakmak en iyisi, en güzeli…
Yazarın 1922 tarihli novellası ‘Amok Koşucusu’ (Der Amokläufer), bahsettiğimiz ‘tutku’nun üzerimizde oluşturduğu baskıyı, önüne geçilmez baş dönmesini en iyi yansıtan metinlerden biri. 60 sayfalık bu ‘küçük’ şaheser, bir erkek ve bir kadın hikâyesi anlatıyor belki, ama geniş perspektifte ‘bir’ olmanın resmi gibi adeta. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

VEBA YILI GÜNLÜĞÜ (Daniel Defoe)

14 Cuma Eki 2016

Posted by MURAT ÖZER in DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP

≈ Yorum bırakın

Etiketler

A Journal of the Plague Year, Contagion, Daniel Defoe, Henry Foe, Londra, Murat Özer, Robinson Crusoe, Salgın, Steven Soderbergh, Veba Yılı Günlüğü


Daniel Defoe

‘Robinson Crusoe’nun yazarı Daniel Defoe’nun 1665’te Londra’yı kasıp kavuran veba salgınını ‘amcasının tanıklığı’ üzerinden anlattığı eseri ‘Veba Yılı Günlüğü’, belgesel izlermiş gibi okunan ve ‘gerçeklik algısı’yla üzerimize abanan ‘romansı’ bir metin.

CASUSLUK da dahil olmak üzere birçok ‘iş’in altından başarıyla kalkan Daniel Defoe, bizim daha çok ‘Robinson Crusoe’ vesilesiyle bildiğimiz bir yazar. 17. ve 18. yüzyıl Londra’sında kalem oynatan Defoe’nun ‘İngiliz roman’ geleneğinin öncülerinden olduğu da bildiğimiz bir gerçek. Kaleminin ‘mükemmel’ olduğunu söylemek zor belki, ama açtığı yoldan giden takipçilerin sayısı göz önüne alındığında bunun pek de bir önemi kalmıyor.
Yazarın 1722’de yayımlanan ve hâlâ ‘kurmaca’ olup olmadığı konusunda tam bir fikir birliğine varıl(a)mamış eseri ‘Veba Yılı Günlüğü’ (A Journal of the Plague Year) ise okunduğunda tüyleri diken diken eden bir gerçeklik algısı yaratıyor. Bu algıyı yaratması da tesadüfi değil kuşkusuz; Defoe’nun amcası Henry Foe’nun (kitabın sonundaki H.F. imzası da bunu destekliyor) günlüklerinin toparlanmasıyla ete kemiğe büründüğü söyleniyor bu metnin. Hal böyle olunca, hem ‘kurmaca tartışması’ hem de ‘gerçeklik algısı’ yerli yerine oturuyor. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

ÖTEKİ (The Double)

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in 2010-2019, ARKA PENCERE, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Dostoyevski, Jesse Eisenberg, Mia Wasikowska, Murat Özer, Richard Ayoade, The Double

Not: 7/10
2013 İngiltere, 93 dk.
Yönetmen: Richard Ayoade
Oyuncular: Jesse Eisenberg, Mia Wasikowska, Wallace Shawn, Noah Taylor, James Fox, Cathy Moriarty

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
İçimizdeki Şeytan / Raising Cain (1992)
Yönetmen: Brian De Palma

HENÜZ 25 yaşındayken yayımlanan 1846 tarihli ilk romanı ‘İnsancıklar’la (Bednye Lyudi) yere göğe sığdırılamayan, geleceğin en büyük kalemlerinden biri olacağının işaretlerini veren Dostoyevski’nin ikinci hamlesi ‘Öteki’ (Dvoynik), uzun hikâye formuyla dönemin meşhur edebiyat dergisi ‘Otechestvennye Zapiski’de yayımlandığında, kelimenin tam anlamıyla yerden yere vurulmuştu yazar. Kendisinin bile sonraki yıllarda çelişkili görüşler belirttiği bu eser, özellikle dilindeki ‘bilinçli savrukluk’la eleştirilmiş, diyaloglardaki ısrarlı tekrarlarla da acımasız okların hedefi olmuştu. Anlattığı hikâye ise o dönem için ‘yeni’ gibi görünse de Gogol etkilerinin yoğun biçimde hissedildiği bir temel üzerine inşa edilmişti. Anlayacağınız, ilk romanıyla edebiyat çevrelerini heyecanlandıran o ‘ışık’ bir anda sönüp gitmişti otoritelerin gözünde. O ışığın yeniden ve hiç sönmemecesine parlayacağını görmeleriyse pek vakit almayacaktı. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

BEYAZ GECELER (Le Notti Bianche / White Nights)

29 Çarşamba May 2013

Posted by MURAT ÖZER in 1950-1959, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ 1 Yorum

Etiketler

Beyaz Geceler, Dostoyevski, Jean Marais, Le Notti Bianche, Luchino Visconti, Marcella Rovena, Marcello Mastroianni, Maria Schell, Murat Özer, White Nights


Not: 10/10
1957 İtalya-Fransa, 97 dk.
Yönetmen: Luchino Visconti
Oyuncular: Maria Schell, Marcello Mastroianni, Jean Marais, Marcella Rovena

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Düş Avcısı / Quatre Nuits d’un Rêveur (1971)
Yönetmen: Robert Bresson

EVET, Dostoyevski’nin ‘roman’la anıldığı ve neredeyse bu disipline adını verecek oranda özdeşleştiği doğru, ama yazarın hikâyelerinin de an az romanları kadar ‘boyutlar ötesi’ olduğu gerçeği de bir yerde duruyor. ‘Büyük’ romanlarını henüz yazmadığı ilk dönemlerindeki hikâyeleriyse, onun sonraki yıllarına damgasını vuracak ‘çatışma’yı net biçimde gösteriyor bizlere. ‘Vicdan’ı merkeze oturttuğu anlatısını geliştirme konusunda büyük önem arz ediyor bu hikâyeler.
Dostoyevski’nin 1848 tarihli hikâyesi ‘Beyaz Geceler’, tüm bu hikâyeler arasında ‘damar’ı tam göbeğinden bulanı olarak dikkat çekiyor. Kendini ‘hayalperest’ olarak tanımlayan ve hikâyeyi onun ağzından dinlediğimiz ‘isimsiz’ bir kahramanla, aşkı ruhunun her bir hücresinde yaşamasına rağmen kafa karışıklığının önüne geçemeyen Nastenka’nın dört gecelik serüvenine odaklanıyor bu ‘küçük’ edebiyat şaheseri. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

MEÇHUL KADININ MEKTUPLARI (Letter from an Unknown Woman)

04 Perşembe Nis 2013

Posted by MURAT ÖZER in 1940-1949, ARKA PENCERE, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ 1 Yorum

Etiketler

Art Smith, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, Brief Einer Unbekannten, Carol Yorke, Howard Freeman, Joan Fontaine, John Good, Letter from an Unknown Woman, Louis Jourdan, Mady Christians, Marcel Journet, Max Ophüls, Murat Özer, Stefan Zweig


Not: 9/10
1948 ABD, 86 dk.
Yönetmen: Max Ophüls
Oyuncular: Joan Fontaine, Louis Jourdan, Mady Christians, Marcel Journet, Art Smith, Carol Yorke, Howard Freeman, John Good

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Bir Kadın Bir Erkek / Un Homme et une Femme (1966)
Yönetmen: Claude Lelouch

İNGİLİZLERİN ‘hafif’ buldukları için pek önemsemedikleri Stefan Zweig, 20. yüzyılın başlarında verdiği ürünlerle edebiyat dünyasının ‘kilit’ karakterleri arasına girmeyi başarmış bir yazar, bunu tartışmaya gerek yok. İngilizlerin (hepsi değil tabii) fikirlerinin bu noktada önem arz etmediğini de belirtelim. Avusturya’nın kalbi Viyana’dan çıkan yazarın, 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başında her açıdan bir ‘geçiş dönemi’ yaşayan Avrupa’nın ete kemiğe (ve ruha) bürünmüş hali olduğunu da söyleyebiliriz. Hümanist yaklaşımıyla insanın özüne inen ve oradan mükemmel ruhbilimsel tespitler çıkaran Zweig, karakterlerinin içine bakabilmeyi kolaylaştıran stiliyle de durduğu yeri hak eden bir yazınsal serüvenin sahibi.
Zweig’ın 1922 tarihli uzun hikâyesi ‘Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu’ (Brief Einer Unbekannten) ise, ‘aşk’ kavramının tanımının yeniden yapılmasına vesile olmuş bir eser. Bu hikâye, ‘karşılıksız aşk’ın yakıp yıkıcılığını önümüze koyarken, bir yandan da okuru içine çekip eriten bir atmosfer sunar. Yalnızca 55 sayfalık bir hacimle ‘ölümsüz bir aşk hikâyesi’ formuna tutunan Zweig, örneğin Tolstoy’un devasa romanı ‘Anna Karenina’ kadar yoğunlaştırıp derinleştirebilir metnini, ki asıl zorluk da buradadır sanki. Hikâyenin ‘sıkıştırılmış’ dünyasını, olsa olsa Thomas Mann’ın ‘Venedik’te Ölüm’üyle karşılaştırabiliriz; oradaki mükemmelliğe yaklaşır Zweig burada ve okuru 55 sayfaya hapsetmeyi başarır. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

UMUT IŞIĞIM (Silver Linings Playbook)

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in 2010-2019, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA DERGİSİ, SİNEMA-DÜNYA

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Anupam Kher, Bradley Cooper, Chris Tucker, David O. Russell, Jacki Weaver, Jennifer Lawrence, John Ortiz, Julia Stiles, Matthew Quick, Murat Özer, Oscar, Robert De Niro, Shea Whigham, Silver Linings Playbook, Umut Işığım


Not: 6/10
2012 ABD, 122 dk.
Yönetmen: David O. Russell
Oyuncular: Bradley Cooper, Jennifer Lawrence, Robert De Niro, Jacki Weaver, Chris Tucker, Anupam Kher, John Ortiz, Shea Whigham, Julia Stiles

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Bir Gün / One Day (2011)
Yönetmen: Lone Scherfig

ÖĞRETMENLİĞİ bırakıp yazarlık kariyerine adım atan Matthew Quick, kaleme aldığı ilk romanla hedefine ulaşmış bir isim. Popüler kulvarda kendine yer edinen 2008 tarihli ‘Umut Işığım’ (The Silver Linings Playbook), özellikle karakterlerinin ‘yaşayan’ havalarıyla okuru kolayca içine çekebilen bir ilk roman. Yazarın hikâyeyi kurgularken gösterdiği beceri de bu durumun müsebbiblerinden biri kuşkusuz.
30’lu yaşlarının ortalarında bir kahramanı var romanın. Pat Peoples adlı bu karakter, karısı Nikki’yi başka bir adamla yakalayıp ‘balataları sıyırınca’ kapatıldığı klinikten annesi tarafından çıkarılıyor ve baba evinde ‘yeni bir yaşam’a başlıyor. Karısına geri dönme arzusuyla yanıp tutuşan Pat, kadının ‘istediği’ (istediğini sandığı) gibi bir adam olmak için çabalıyor. Annesi, babası, kardeşi, arkadaşları, terapisti ve Philadelphia Eagles futbol takımı çerçevesinde süregiden hayatına, polis kocası öldürülmüş, kendisinden birkaç yaş büyük Tiffany girdiğindeyse işler biraz karışıyor (ya da tam tersine rayına oturuyor). Tiffany’nin ona Nikki’yi kazandıracağını düşünüyor, ama ‘umut ışığı’nı başka bir formülle yakalıyor en nihayetinde… Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

1984 (Nineteen Eighty-Four / 1984)

26 Cuma Eki 2012

Posted by MURAT ÖZER in 1980-1989, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ Yorum bırakın

Etiketler

1984, Andrew Wilde, Cyril Cusack, Distopya, George Orwell, Gregor Fisher, James Walker, John Hurt, Michael Radford, Murat Özer, Nineteen Eighty-Four, Richard Burton, Suzanna Hamilton


Not: 9/10
1984 İngiltere, 113 dk.
Yönetmen: Michael Radford
Oyuncular: John Hurt, Richard Burton, Suzanna Hamilton, Cyril Cusack, Gregor Fisher, James Walker, Andrew Wilde

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Değişen Dünyanın İnsanları / Fahrenheit 451 (1966)
Yönetmen: François Truffaut

GEORGE Orwell ya da gerçek adıyla Eric Arthur Blair, ortaya koyduğu iki eserle 20. yüzyıl edebiyatını derinden etkilemiş devasa bir yazardır kuşkusuz. Yalnızca edebiyat dünyasını değil, sanatın bütün alanlarını ve popüler kültürü etkisi altına almış olan ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ (Nineteen Eighty-Four) ve ‘Hayvan Çiftliği’yle (Animal Farm) otoriteyle alıp veremediklerini sayfalara döken yazar, 46 buçuk yıllık kısa hayatına iki -her açıdan- kilometre taşı sığdırmayı başarmıştır anlayacağınız.
Geçtiğimiz haftalarda gene bu sayfalarda mesele ettiğimiz Ray Bradbury romanı ‘Fahrenheit 451’le yakın akrabalığı bulunan ‘Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’, 1949’daki ilk yayımlanışından bu yana ‘distopya’nın edebiyattaki zirvesi olarak kabul görür, ki yıllar geçtikçe değerinin daha da yükseldiğiyse bir gerçektir. Orwell’in sömürgeci zihniyeti yakından görmüş, yaşamış olmasının getirdiği otorite karşıtlığını merkeze oturtan bu roman, bu bakışını ‘umutlu’ bir söylemle taçlandırmak yerine oldukça karamsar bir tablo çizer bize. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

YOK EDİCİ (William S. Burroughs)

Öne Çıkan

Posted by MURAT ÖZER in DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Beat, Murat Özer, William S. Burroughs, Yok Edici

WilliamBurroughs
William S. Burroughs

Beat Kuşağı’nın zirvedeki temsilcilerinden William S. Burroughs’un 1973 tarihli hikâyeler toplamı ‘Yok Edici’, 30 hikâyeyle toplumu yerle bir ediyor, bütün dinamiklerine dilini sokuyor, ‘utanmadan’.

1940’LI yılların ikinci yarısı ve 1950’lerin başında, iki dünya savaşının bir silindir gibi üzerinden geçtiği toplumların, yaşananlarla ve yaşanacaklarla hesaplaşması kaçınılmazdı. Sanatın bütün disiplinlerinde bir ‘isyan havası’ göze çarpıyordu. Edebiyatın da ‘yeni dünya düzeni’ üzerine söyleyecekleri vardı elbette ve bunu ‘Beat Kuşağı’yla ete kemiğe büründürdü. Kapitalizmle beslenen materyalist bakışı reddeden, her alanda ‘özgür irade’yi öne çıkaran, bunu ‘uçuş’ ortak paydasında buluşturan bu kuşağın yazarları, toplumlara enjekte edilen ‘ezber aşısı’nı tersten okuyan bir yapı oluşturdular. William S. Burroughs, Allen Ginsberg ve Jack Kerouac’ın öne zıpladıkları bu yazar platformu, özellikle gençliği yanına alarak 1968’e doğru giden sürecin de tetikçisi oldu. Burroughs ise, hem dili hem de bakışıyla ‘gerçeküstü bir gerçeklik’ yakaladı, postmodern edebiyata da göz kırpan bir kulvarda yoluna devam etti… Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

UĞURSUZ KUŞ (To Kill a Mockingbird)

16 Cuma Mar 2012

Posted by MURAT ÖZER in 1960-1969, ARKA PENCERE, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Bülbülü Öldürmek, Gregory Peck, Harper Lee, Horton Foote, Murat Özer, Robert Duvall, Robert Mulligan, To Kill a Mockingbird, Uğursuz Kuş

Not: 9/10
1962 ABD, 129 dk.
Yönetmen: Robert Mulligan
Oyuncular: Gregory Peck, Mary Badham, Phillip Alford, John Megna, Brock Peters, Frank Overton, Rosemary Murphy, Robert Duvall

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Gecenin Sıcağında / In the Heat of the Night (1967)
Yönetmen: Norman Jewison

HARPER Lee… Yazdigi tek romanla 20. yüzyıl edebiyatının önemli kalemlerinden birine dönüşmüş bir isim. 1960’ta yayımlanan ve kısa zamanda ‘çok satanlar’ arasına giren ‘Bülbülü Öldürmek’le (To Kill a Mockingbird) insanoğlunun ‘iyicil’ doğasını su yüzüne çıkaran bir metne imzasını koyan Lee’yi yalnızca bu eseriyle tanımıyoruz tabii ki. Truman Capote’nin çocukluktan itibaren arkadaşı olan yazar, ‘Soğukkanlılıkla’nın (In Cold Blood) araştırma aşamalarında Capote’ye eşlik etmişti. Philip Seymour Hoffman’a Truman Capote kompozisyonuyla Oscar kazandıran Bennett Miller filmi ‘Capote’de, Harper Lee’yi Catherine Keener canlandırmış, yazarın kimliğine dair kimi ipuçları vermişti bize. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...

NEFRET (Le Mépris / Contempt)

23 Cuma Ara 2011

Posted by MURAT ÖZER in 1960-1969, ARKA PENCERE, DÜNYA, KİTAP, RADİKAL KİTAP, SİNEMA-DÜNYA

≈ Yorum bırakın

Etiketler

Alberto Moravia, André Bazin, Brigitte Bardot, Contempt, Fritz Lang, Giorgia Moll, Il Disprezzo, Jack Palance, Jean-Luc Godard, Küçümseme, Le Mépris, Michel Piccoli, Murat Özer, Nefret, Odysseia


Not: 8/10
1963 Fransa-İtalya, 103 (82) dk.
Yönetmen: Jean-Luc Godard
Oyuncular: Brigitte Bardot, Michel Piccoli, Jack Palance, Fritz Lang, Giorgia Moll

BU FİLMİ SEVDİYSEN BUNU DA GÖR!
Ve Allah Kadını Yarattı / Et Dieu… Créa la Femme (1956)
Yönetmen: Roger Vadim

FAŞİZME karşı açtığı bayrakla İtalya’nın kahramanlarından biri haline gelen Alberto Moravia, 1920’lerden 1990’daki ölümüne kadar aralıksız çalışıp birçok önemli eser ortaya koyarak 20. yüzyıl edebiyatının belirleyici figürleri arasındaki haklı yerini almıştır. Yazar, orta sınıf ahlâkını hedef alan metinleriyle dikkat çekerken, çoğunlukla bu sınıfın içinden çıkardığı hikâyelerle eleştirel bir ton yakalamayı da başarır. Bu sınıfın, mutluluğu kovalarken tutundukları enstrümanların beyhudeliğine vurgu yapar sıklıkla ve onları mutsuzluğa mahkûm eder adeta. Özellikle evlilik kurumu üzerinden yüklenir onlara, hayatla kurdukları ilişkinin ‘sakatlık’ını öne çıkarır böylece. Moravia’nın dinle de problemli bir ilişki içinde olması, ‘düzen’le kaçınılmaz bir didişmeye de götürür her metninde onu. 2. Dünya Savaşı sonrasının gözde akımlarından Yeni Gerçekçilik’in de öncü isimlerinden biri olan yazar, karakterlerine karşı gösterdiği ‘acımasız gerçekçi’ yaklaşımla da taviz vermeyen tavrını netleştirir. Okumaya devam et →

Paylaş

  • Arkadaşınıza e-posta ile bağlantı göndermek için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Yazdırmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Twitter üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Facebook'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Linkedln üzerinden paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • WhatsApp'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Daha fazla
  • Tumblr'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Reddit üzerinde paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pinterest'te paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Pocket'ta paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Skype'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)
  • Telegram'da paylaşmak için tıklayın (Yeni pencerede açılır)

Bunu beğen:

Beğen Yükleniyor...
← Older posts
Follow MURAT ÖZER on WordPress.com

Arşivler

Kategoriler

  • ANALİZ
    • FİLMLER
    • HAYAT
  • FESTİVAL
    • !f İSTANBUL
    • FİLMEKİMİ
    • İSTANBUL FİLM FESTİVALİ
  • HİKAYE
  • KARAKTER
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • KISA FİLM
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • KRİTİK VAZİYETLER
  • KİTAP
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • LİSTE
    • 100 FİLM
    • 100 ŞARKI
    • 50 FİLM
  • MÜZİK
  • PROFİL
    • DÜNYA
    • TÜRKİYE
  • RÖPORTAJ
    • DÜNYA
  • RESİMALTI
  • SİNEMA-DÜNYA
    • 1940-1949
    • 1950-1959
    • 1960-1969
    • 1970-1979
    • 1980-1989
    • 1990-1999
    • 2000-2009
    • 2010-2019
  • SİNEMA-TÜRKİYE
    • 1960-1969
    • 1990-1999
    • 2000-2009
    • 2010-2019
  • YAYINLAR
    • ALTYAZI
    • ARKA PENCERE
    • BEYAZPERDE
    • DVD+
    • DİKEN
    • EKŞİ SİNEMA
    • EMPIRE TÜRKİYE
    • L'OFFICIEL
    • MYNET
    • MİLLİYET SANAT
    • N STYLE
    • RADİKAL
    • RADİKAL KİTAP
    • SİNEMA DERGİSİ
    • SİNEMA SE7EN MECMUA
    • YILLIK-KATALOG-KİTAP
  • ŞİİR

Twıtter

Tweetlerim

Instagram

Karşılama komitesi... Yarın!!! #HayatVar @feridecetin2021
Dog Day Afternoon...
Kaplumbağa Evreni...
Phaselis’te maaile... #TBT @feridecetin2021
Yakında kızlar, pek yakında!!! #TBT @feridecetin2021
Maaile... #TBT

Facebook

Facebook

Facebook – SE7EN

Facebook – SE7EN

WordPress.com'da Blog Oluşturun.

Gizlilik ve Çerezler: Bu sitede çerez kullanılmaktadır. Bu web sitesini kullanmaya devam ederek bunların kullanımını kabul edersiniz.
Çerezlerin nasıl kontrol edileceği dahil, daha fazla bilgi edinmek için buraya bakın: Çerez Politikası
  • Takip Et Takip Ediliyor
    • MURAT ÖZER
    • Diğer 48 takipçiye katılın
    • WordPress.com hesabınız var mı? Şimdi oturum açın.
    • MURAT ÖZER
    • Özelleştir
    • Takip Et Takip Ediliyor
    • Kaydolun
    • Giriş
    • Bu içeriği rapor et
    • Siteyi Okuyucuda görüntüle
    • Abonelikleri Yönet
    • Bu şeridi gizle
 

Yorumlar Yükleniyor...
 

    %d blogcu bunu beğendi: