Etiketler
Blake Edwards, Figüran, Hollywood, John Carpenter, Karanlıklar Prensi, Murat Özer, Perde, Peter Sellers, Sinema Salonu, Sis, Tatlı Budala, The Fog, The Party, Toprak, Toz
KARANLIKTI… Haliyle… Sinemadaydım çünkü… Ama bugünkü karanlıkta başka bir şey vardı sanki. John Carpenter’ın “Sis”indeki (The Fog) denizciler çıkıp gelecek gibiydi. Böyle düşününce biraz da irkilticiydi tabii. Ve çoğu zaman olduğu gibi, üç beş kişiydik salonda. Film başlamamıştı henüz. Diğerlerine bakmayı denedim, yaşadığım tedirginliği onlar da hissediyor mu, görmek istedim. İfadelerini seçmek imkansızdı o karanlıkta.
Filmin başlaması geciktikçe, ruhumu teslim alan karanlığın hakimiyeti artıyordu. Bir şeyler olacaktı, ama ne olacağını tahmin bile edemiyordum. Bu durum, hissettiğim parçalanmayı daha da kritik hale getiriyordu.
Oturduğum koltuğa yapışmış, tek kelime edemeden bekliyordum. Kalp atışımın hızını kontrol etmek şöyle dursun, bedenimin herhangi bir parçasına hakim olmaktan acizdim. Bir süre sonra darmadağın olup toz bulutuna dönüşecek gibiydim. Bir güç tarafından içten içe kırılıp dökülüyordum sanki.
“Panik ataktır o!” dediğinizi duyar gibiyim. Olabilir, ama hikayenin devamını okumadan herhangi bir yargıya varmayın bence…
Neyse… Karanlığın içinde debelenme serüvenime devam edeyim ben. Okumaya devam et