Etiketler
Dekan, Edebiyat Fakültesi, Ermanno Olmi, Il Posto, Ingmar Bergman, Kurtuluş Caddesi, Liv Ullmann, Loredana Detto, Max von Sydow, Metro, Murat Özer, Pangaltı, Sanat Tarihi, Sandro Panseri, Sekreter, Sinemadan Çıkmış İnsan, Skammen, Utanç, Vezneciler, Zamansızlık, İstanbul Üniversitesi, İş
DEDİ… Haklı olarak soruyorsunuz, “Ne dedi?” diye, ama ben de hatırlamıyorum, belki de hatırlamak istemiyorum. Tek hatırladığım, bir cümle oluşturacak kadar kelimenin ağzından çıkıp ortaya saçıldığı… Ve tabii şunu da hatırlıyorum: O cümle yüzümü kavurucu bir alev gibi yalayıp geçti, yakıp kül etmesine ramak kalmıştı. Şimdi nefes alıp size bu hikayeyi anlatabiliyorsam, her şeyi o ‘ıskalama’ya borçluyum demektir…
Güzel bir uyku çekmiş, zımba gibi uyanmıştım. Günü kucaklamak için hazırdım. O bana nasıl davranacaktı bilmiyordum, ama bu ‘enerji’yi heba etmeyeceğinden emindim.
(Hikayenin ev kısmını hızlıca atlayalım isterseniz, ilginç bir şey yok çünkü. Kederli bir şey yaşanmadı; hep neşe, hep kahkaha, hep iyilik/güzellik…)
O gün film izlemek gibi bir niyetim yoktu. Film konusunda akşamdan kalmaydım. Ermanno Olmi’nin “İş”iyle (Il Posto) Ingmar Bergman’ın “Utanç”ını (Skammen) arka arkaya izlemiş, iki günlük şaheser kotamı doldurmuştum. Sandro Panseri ile Loredana Detto ve Max von Sydow ile Liv Ullmann arasındaki farklı tonlardaki aşklarla hemhal olurken, iki ustanın aksettirdiği ‘zamansızlık’ duygusunu da cebime yerleştirmiştim. Havada karada ölüm yoktu benim için anlayacağınız!
Sokakları arşınlayarak ‘aylak adamlık’ yapmaktı hedefim. ‘Sinemadan çıkmış insan’ı da oynamak istemiyordum ama… Okumaya devam et